A) TÜZEL KİŞİ KAVRAMI

Hukuk düzeni, gerçek kişilerin dışında birtakım varlıklara da kişi sıfa­tını tanımıştır. Tüzel kişi, gerçek kişiler dışında, kişi sıfatına sahip olan var­lıkları ifade eder. Böylece hukuk düzeni, gerçek kişilerin yanında, tüzel ki­şilerin de hukuk süjesi olarak hak ehliyetine, yani hak kazanma ve borç al­tına girme yeteneğine sahip olduğunu kabul etmiştir.

Hukuk düzenince tüzel kişilerin hukuk süjesi olarak kabul edilmesinin iki olguya dayandığı söylenebilir. Birincisi, gerçek kişilerin ömrünün sınırlı oluşudur.  Dolayısıyla, bünyesindeki kişilerin değişmesinden etkilenmeyen tüzel kişilik, insan ömrünün yeterli olmayacağı bazı amaçlara ulaşmak için elverişli bir araç teşkil etmektedir. İkincisi, yine bazı amaçlara ulaşmak için insanların tek başlarına sahip olduklarından daha fazla güç gerekmektedir. Bu sebeple, kişiler ancak güçlerini birleştirmek suretiyle bu amaçlara ulaşabilme imkânını elde edebilmektedir.

Tüzel kişi kavramını oluşturan üç zorunlu unsur bulunmaktadır.

-Sürekli amaç unsuru

-Örgütlenme unsuru

-Hukuk düzeninin tüzel kişiliği tanıması

B) TÜZEL KİŞİLERİN HUKUKİ NİTELİĞİNE İLİŞKİN BAŞLICA TEORİLER

a) Varsayım Teorisi

Varsayım teorisi, yalnızca gerçek kişilerin, yani insanların hak sahibi olabileceği ve borç altına girebileceğinden hareket etmektedir. Ancak, pra­tik ihtiyaçlar, özellikle birçok kişinin hak sahibi olduğu durumlarda veya malların birkaç kişinin menfaatini aşacak ölçüde bir amaca tahsis edilme­sinde olduğu gibi, bir hakkın belirli bir veya birkaç gerçek kişiye ait olma­sının arzulanan sonucu sağlayamadığı hallerde, gerçek kişilerden başka varlıkların da hak sahibi olmasını gerektirmiştir.  Bu ihtiyacı karşılamak amacıyla hukuk düzeni insanlar dışında yapay varlıklara da kişilik tanımış­tır.  Bu sebeple tüzel kişiler, gerçek varlıklar olarak değil, tamamen hukuk düzeninin teknik çare olarak başvurduğu yapay varlıklardır ve dolayısıyla bir varsayıma dayanırlar.

Tüzel kişilerin gerçek olmayan varsayıma dayalı yapay varlıklar olduğu kabul edilmesi, tüzel kişilerin fiil ehliyetinin bulunmadığı sonucunu da ortaya çıkarır. Zira, gerçek olmayan varlıkların iradeye sahip olması düşünülemez ve dolayısıyla kendi davranışlarıyla hak kazan­maları, borç altına girmeleri de söz konusu olmaz.  Tüzel kişiler, tıpkı fiil ehliyetine sahip olmayan insanlarda olduğu gibi, fiil ehliyetini temsilcileri yoluyla kullanarak hak sahibi olabilirler, borç altına girebilirler. Buna kar­şılık, iradesinin ve kendi davranışının bulunmaması, tüzel kişinin temsilci­nin haksız fiillerinden de sorumluluğunun bulunmamasına yol açar.[1]

b) Gerçeklik Teorisi

Bu teoriye göre, tüzel kişiler de, tıpkı insanlar gibi gerçek varlıklardır; iradeye sahiptirler, ancak insanlardan maddi varlıklarının bulunmaması yönleriyle ayrılırlar. Dolayısıyla bir sosyal olgu olarak varolan tüzel kişile­rin varsayıma dayalı, yapay varlıklar olarak nitelendirilmesi isabetli sayı­lamaz.

Tüzel kişiler de insanlar gibi, fiil ehliyetine sahiptir ve tüzel kişilerin de yine insanlar gibi, şüphesiz cismani niteli taşımayan, organları vardır. Tüzel  kişi  bu  organları  aracılığıyla  faaliyetini  yürütür.  Dolayısıyla, organ sıfatını taşıyan gerçek kişilerin fiilleri bizatihi tüzel kişinin fiili niteliğinde­dir. Varsayım teorisinin aksine, organların temsilci olarak hareket etmeleri söz konusu olmadığı için, organın haksız fiilinden tüzel kişi sorumludur.[2]

c) Amaç Kişiliği Teorisi

Amaç (gaye) kişiliği teorisi, yukarıda ana hatlarıyla açıklanan iki teorinin sakıncalarını ortadan kaldırıp, olumlu yönlerini alarak tüzel kişiliği açıklamaya çalışır. Bu teori, tüzel kişilerin canlı varlıklar olmadığını, örgütlenmiş amaç birlikleri olduğunu kabul eder. Bir amaç etrafında örgütlenmiş bu topluluklar hak süjesi olarak kabul edilmekte, organlarının iradesi de onlara izafe edilmektedir.[3]

d) Soyutlama Teorisi

Varsayım ve gerçeklik teorilerini birleştirmeye çalışan bu teori ise, tüzel kişiliğin sosyal bir gerçek olmadığını, insan fikrinin yarattığı bir gerçek olduğunu kabul etmekle birlikte, insan fikrinin yarattığı bu varlığın bir varsayın (fiction) olduğunu reddetmektedir.[4] Soyutlama teorisine göre tüzel kişi, aslında mevcut olandan çıkarılan bir soyutlamadır (abstraction); toplumsal yaşamda yer alan kişi ya da mal toplulukları soyutlanmakta ve onlara kişilik vermektedir.[5]

e) Hukukumuzda Durum

Mevcut mevzuatımızdaki düzenlemeler göz önüne alındığında, Türk kanun koyucusunun yukarıda açıklanan teorilerden birini tamamen benimsediğini söylemek mümkün değildir.[6] Derneklerin kurulmasında serbest kuruluş sisteminin benimsenmesi (MK md 57), tüzel kişilerin fiil ehliyeti ve bunu organları eliyle kullanmaları (MK md. 49-50), organların hukuka aykırı fiillerinden tüzel kişinin sorumluluğu (MK md. 50/2), hak ehliyeti bakımından doğasına uygun olmayan haklar haricinde gerçek kişilerle arasında bir fark gözetilmemiş olması (MK md. 48) gerçek kişilik teorisinin etkilerine örnek gösterilebilir. Ancak, bu durum bu teorinin doğrudan uygulandığı anlamına gelmeyecektir.[7]

C) KİŞİLİK HAKKI KAVRAMI

Kişilere hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyetini tanıyan hukuk düzeni, aynı zamanda onlara kişiliğini oluşturan değerleri koruma fırsatı da sunmuştur. Koruma altına alınan bu değerlerin kapsamına, kişinin bedensel varlığında temellenen kişisel değerleri (hayat, vücut, bedensel ve ruhsal sağlık gibi) ve toplum içindeki yerine ve etkinliğine ilişkin dış değerleri (ad, onur, gizli ve özel hayat alanı gibi), kısaca kişinin kişi olması dolayısıyla ayrılmaz bir biçimde sahip olduğu tüm değerler dahildir.[8] Bu çerçevede kişilik hakkı, kişinin toplum içindeki saygınlığını ve kişiliğini serbestçe geliştirmesini temin eden değerlerin tümü üzerindeki hak şeklinde tanımlanabilir.

Tüzel kişiler açısından ise, yapıları gereği, kişilik hakları kapsamına, gerçek kişilerin sahip olduğu beden ve ruh bütünlüğüne ilişkin haklar dahil edilemeyecektir. Kişilik hakkı dahilinde korunan bu değerlere sadece gerçek kişiler değil, bünyelerine uygun düştüğü oranda tüzel kişiler de sahiptir.

Kişilik hakkının korunmasına ilişkin ana düzenlemeler, Medeni Kanun 23 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup, 23. Madde hak sahibi tarafından vazgeçilmesine ya da aşırı sınırlanmasına karşı kişilik hakkını korurken, 24. Madde ise kişilik haklarına yönelebilecek saldırılara karşı koruma sağlar. Ayrıca, Borçlar Kanunu 58. Maddede de, kişilik hakkı tecavüze uğrayan kişinin manevi tazminat talebine ilişkin düzenleme öngörülmüştür.

D) TÜZEL KİŞİLERDE KİŞİLİK HAKKI SAHİPLİĞİNİN HUKUKİ DAYANAĞI

Tüzel kişilerin kişilik hakkına sahip olup olmadığı, eğer sahip iseler, gerçek kişilerde kişilik hakkının içeriğini oluşturduğu kabul edilen değerlerden hangilerinin tüzel kişilerin kişilik hakkı kapsamında değerlendirilebileceği sorusunun cevabı, esas olarak hak ehliyeti başlığı altında aranmalıdır.[9]

Tüzel kişilerde hak ehliyetine ilişkin düzenleme Medeni Kanun 48. Maddede yapılmıştır. Madde metninde; “Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve ehildirler.” Denmektedir. Görüldüğü gibi, kişinin hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyeti olarak tanımlanabilecek[10] hak ehliyetine, tüzel kişilerde kuruldukları andan itibaren bünyelerine uygun düştüğü oranda sahiptir.[11] Bu durum, tüzel kişilerin kendisini kuran ya da kendisinden yararlanan kişilerden bağımsız birer hak süjesi olarak hukuk hayatına katılabilmesinin bir gereğidir.[12] Burada, gerçek kişiler ile tüzel kişiler arasındaki yapısal farklılık nedeniyle hak ehliyetlerinin kapsamı farklılık göstermektedir.

Tüzel kişilerin kişilik hakkının kabulü, bu haklara yöneltilebilecek saldırılara karşı korunabilecek ve kişilik hakkına tanınan korumalardan yararlanabilecektir. Bu korumanın hangi gerekçe ile tanındığı hususunda doktrinde tartışma bulunmakta olup, bir görüşe göre, üyelerin kişisel menfaatlerini bir araya getirdiği için korunması gerektiği; diğer bir görüşe göre, hukuk düzeninin belirli bir yapıya kişilik tanıması ve bu yapının devamının sağlanabilmesi için yapıyı oluşturan unsurların korunması ihtiyacından doğması nedenleri ile korunması gerektiği belirtilmektedir.[13]

E) TÜZEL KİŞİLERDE KİŞİLİK HAKKININ İÇERİĞİNİ OLUŞTURABİLECEK DEĞERLER

1-Tüzel kişilerin adı

2-Tüzel kişilerin ekonomik kişiliği

3-Tüzel kişilerin onur ve saygınlığı

4-Tüzel kişilerin gizli ve özel hayat alanı

F) TÜZEL KİŞİLERİN MANEVİ TAZMİNAT TALEP EDİP EDEMEYECEĞİ HUSUSU

a)Manevi Zarar Hakkındaki Görüşler Açısından Durum

Manevi zarar hakkındaki görüşler temel olarak “Objektif Görüş” ve “Subjektif Görüş” olarak ikiye ayrılmaktadır. Her iki görüş açısından da manevi zarar, kişinin kendisine yönelmiş olan hukuka aykırı fiil nedeniyle elem, acı ve ızdırap yaşamasını ifade etmektedir.[14] Bu iki görüşün ayrıldığı noktalardan birisi de tüzel kişilerin tazminat talep edip edemeyeceği hususudur.

1)Objektif Görüş Açısından

Objektif teoriye göre manevi zarar, kişinin kişilik hakkını oluşturan şeref ve haysiyeti, özel yaşamı, ismi, resim ve fotoğrafı, sesi, mesleki ve ticari kişisel değerlerinden herhangi birinin saldırıya uğraması halinde kişinin bu olaydan dolayı varlığında maddi veya manevi bir acı ve elem duyması gerekmemektedir. Bu acının varlığı aranmadan zararın oluştuğu kabul edilecektir.[15]

Bu durumda manevi zararın varlığının kabul edilebilmesi için saldırının kişilik hakları ihlale uğrayan kişinin ruhsal varlığı üzerindeki etkisi dikkate alınmayarak saldırının gerçekleşmesi yeterli sayılacaktır.[16]

Dolayısıyla objektif teoriye göre tüzel kişilerin manevi tazminat talep edebilmeleri için ruhsal bir çöküntü içine girmeleri aranmamaktadır.[17] Bu kapsamda da, objektif görüş açısından tüzel kişilerin manevi tazminat talep edebileceği kabul edilmektedir.

2) Subjektif Görüş Açısından

Bu teoriye göre bir kişinin, kendisine yönelik bir hukuka aykırı eylem sonucu manevi zarara uğradığının kabul edilmesi için saldırıya uğrayanın o eylemlerden dolayı acı ve üzüntü duyması gerekmektedir.[18] Sübjektif manevi zarar görüşü uyarınca tüzel kişiler ile temyiz kudretinden yoksun kişilerin zarara uğramaları bu acı ve elemi hissetmeleri mümkün olmadığından, tazminat talebinde de bulunamayacakları ifade edilmektedir.

Eğer mağdur üzüntü duymuyorsa manevi zararı doğmayacağından, tazmin talebinden de söz edilemeyecektir.[19] Subjektif manevi zarar görüşü uyarınca tüzel kişilerin zarara uğramaları bu acı ve elemi hissetmeleri mümkün olmadığından, tazminat talebinde de bulunamayacakları ifade edilmektedir.[20]

b) Doktrinde Yer Alan Görüşler Açısından Durum

Doktrinde tüzel kişilerin TBK 58 anlamında tazminat talebine ilişkin olarak çeşitli görüşler yer almakta olup, esasen bu tartışmanın manevi zarar hakkındaki görüş farklılıklarından doğduğu görülmektedir.

Tüzel kişilerin kişilik haklarına tecavüzü halinde manevi zarardan söz edilip edilmeyeceği hususu tartışmalıdır.[21][22]

Prof. Dr. Fikret EREN’e göre; “TBK m. 58’e göre ise, kişilik değerlerinin ihlalinden zarar gören “kişi” bu davayı açabilir. TBK m. 56’ya göre beden bütünlüğünün ihlali ve destek kaybından dolayı yalnız gerçek kişiler tazminat davası açabilir; tüzel kişilerin, insanlar gibi, bedensel bütünlüğü ve yaşama yetenekleri olmadığı için, bunların ihlali, dolayısıyla gerçek kişilerin manevi tazminat talepleri söz konusu olmayacağı gibi, tüzel kişilerin de destekleri ve bedensel bütünlükleri olmadığı için, bunların bu hususa ilişkin manevi tazminat talepleri de söz konusu olmaz.

Buna karşılık, kabul ettiğimiz objektif manevi zarar görüşü gereğince vücut bütünlüğünün ihlali ve destek kaybı halinde ayırt etme gücü olmayan veya bilinç kaybı içinde bulunan gerçek kişilerin manevi tazminat davası açma hakları vardır. Aynı şekilde, TBK m. 58’e göre gerçek kişiler, sosyal ve duygusal; tüzel kişiler ise sosyal kişilik değerlerine sahip olduklarından, bunların ihlaline dayanan manevi tazminat davası açabilirler.[23]

Brehm’e göre, tüzel kişiler organlarıyla hareket edip, iradelerini onlar kanalıyla beyan ederler. Bunun tabii sonucu olarak da acı ve ızdırabı tüzel kişi adına organları duyar ve yaşar. Organların yaşadıkları bu acı ve ızdırap tüzel kişinin yaşadığı acı ve ızdıraptır. Kanaatimizce bu görüş tartışılabilir.[24][25]

Bu görüşe göre; tüzel kişiler organları aracılığıyla hareket edip iradelerini ortaya koyduğundan dolayı, manevi zararın bu organların yaşadığı acı ve ızdırap nedeniyle oluştuğunun kabul edilmesi tartışmaya açık bir husus olarak görülmüştür.

Yine Oğuzman ve Öz’e göre; “Ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilerin veya tüzel kişilerin kişilik haklarına tecavüz edilmesi halinde bunların manevi zararından söz edilip edilmeyeceği tartışmalıdır.

Bir fikre göre bu kişiler için manevi zarar söz konusu olmaz.[26]

Manevi tazminatta sadece bir tatmin değil bir bakıma faili cezalandırma fonksiyonu olduğunu kabul edenler ise, ayırt etme gücü bulunmayanlara karşı tecavüzlerde de, tüzel kişilere karşı tecavüzlerde de manevi tazminat istenebileceğini kabul etmektedir.[27]

Tüzel kişilere gelince, kanımca, organları oluşturan gerçek kişilerin duyduğu elem ve ızdırap tüzel kişinin elem ve ızdırabıdır. Tüzel kişinin varsayımsam kişilik (farazi şahsiyet) esasına dayandığı kabul edilirse, elem ve ızdırabı da varsayımsal olarak kabul etmek, gerçek kişilik esası kabul edilirse, organın duyduğu elem ve ızdırabın tüzel kişinin elem ve ızdırabı olduğunu kabul etmek gerekir.[28][29]

Prof. Dr. Gökhan Antalya’ göre; “Doktrin[30] ve uygulamada tüzel kişilik hangi görüşle (gerçek kişilik teorisi veya farazi kişilik teorisi) açıklanırsa açıklansın, tüzel kişilerin manevi tazminat talep edebileceği kabul edilmektedir. Aksi görüş ise tüzel kişilerin gerçek kişiye has (subjektif görüşe göre) manevi zarar olarak acı, elem, ızdırap ve yaşama sevincinde azalma söz konusu olamayacağından dolayı tüzel kişilerin manevi zararından bahsedilemeyeceğinden, bunların kişilik hakkının korunmasının TMK. m. 25/I ve II’deki davalarla sağlanacağını savunmaktadır.[31] Manevi zararın objektif görüşle açıklandığı durumlarda ise tüzel kişiliğinin manevi tazminat talep edeceğinde tereddüt bulunmamaktadır.”[32]

Yukarıda açıklanan görüşler ışığında, tüzel kişilerin manevi tazminat isteyebilip isteyemeyeceği hususlarında bir tartışma mevcuttur. Ancak, doktrinde yer alan çoğunluğun tüzel kişilerin objektif görüş çerçevesinde manevi tazminat talep edebileceğini kabul ettiği görülmektedir.

c) Yargıtay İçtihatları Açısından Durum

Tüzel kişilerin TBK 58 anlamında manevi tazminat talebinde bulup bulunamayacağı hususunda Yargıtay’ın yerleşik içtihatları bulunmaktadır. Bu içtihatlara göre, tüzel kişilerin kişilik haklarının da Türk Medeni Kanunu’nun 23 ve 24. Maddeleri ve Türk Borçlar Kanunu’nun 58. Maddesi uyarınca koruma altında olduğu ve tüzel kişilerin şartları bulunması halinde TBK 58 anlamında manevi tazminat talebinde bulunabileceği hüküm altına alınmıştır.

İlgili kararlar incelenecek olursa;

Yargıtay Kararı – HGK., E. 2014/4-213 K. 2016/70 T. 22.01.2016

“…Bu kapsamda, tüzel kişinin ekonomik faaliyetini yürütürken kazandığı saygınlık, onun kişisel değerleri içinde yer alır. Ticari şeref ve haysiyetin çiğnenmesi, onun ekonomik yaşam içindeki yerini ve durumunu sarsabilir. Tüzel kişinin kişilik haklarından olan onur ve saygınlığı onun korunan değerlerinin başında gelir. Bu nedenle tüzel kişi onur ve saygınlığından vazgeçemeyeceği gibi, bu değerlerini hukuka ve ahlaka aykırı olarak da sınırlayamaz.

Ekonomik itibar da tüzel kişinin şeref ve haysiyetinin bir görüntüsüdür. Tüzel kişinin ekonomik faaliyetleri de toplum tarafından değerlendirilmektedir. Tüzel kişiliğe sahip bir şirketin ödeme gücüne ilişkin değerlendirmeler, o tüzel kişinin toplumsal şeref ve haysiyeti ile yakından ilgilidir. Kredi, toplum tarafından ödeme gücü ile ilgili olarak izafe edilen bir değer olması nedeniyle, bu değeri azaltan veya ortadan kaldıran kişiliği ihlale yönelik açıklamalar şeref ve haysiyete tecavüz niteliği taşır.

Kişilik haklarına saldırı halinde kişilik hakkı ister gerçek kişi isterse tüzel kişi olsun Devlete karşı Anayasa hükümleri ile idareye karşı idare hukuku hükümleri ile suç teşkil eden tecavüzlere karşı ise ceza hukuku hükümleri ile korunmuştur. Kişilik hakkının korunmasına ilişkin Medeni Kanun’daki ana düzenleme TMK m. 23 ve m. 24’te hüküm altına alınmıştır. TMK m. 23 hak sahibi tarafından vazgeçilmesine ya da aşırı sınırlanmasına karşı kişilik hakkını korurken, TMK m. 24 kişilik hakkına yönelebilecek saldırılara karşı koruma sağlar. Konuya ilişkin diğer bir temel düzenleme olan 818 sayılı BK m. 49’da (6098 sayılı TBK m. 58) ise, kişilik hakkı tecavüze uğrayan kişinin manevi tazminat talebi düzenleme altına alınmıştır.

Kişilik haklarının korunması için açılabilecek davalardan manevi tazminat davası genel olarak kabul edilen görüşe göre kişiliğe yönelik saldırı sebebiyle uğranılan manevi zararın, saldırı sebebiyle duyulan acı, elem ve ızdırabın tatmin edilerek giderilmesi amacıyla kişiye tanınan davadır. Manevi tazminat konusu mevzuatımızda, kişilik hakkı ihlallerinde istenebileceğini belirten MK m. 25 ve manevi tazminat davasının koşullarını belirleyen genel hüküm niteliğindeki BK m. 49 (6098 sayılı TBK m. 58) haricinde, bazı özel hükümlerde de geçmektedir.

Tüzel kişilerin manevi tazminat talep edip edemeyeceği tartışmalı olmakla birlikte hukuk düzeninin tüzel kişileri hukuk sujesi olarak tanıdığına ve onlara ad, şeref ve itibar gibi kişisel varlıklar bahşedilmiş olduğuna göre, kişisel varlıklara yapılan saldırı nedeniyle elem ve ızdırap duymayacaklarından söz edilerek tüzel kişilerin manevî tazminat adı ile bir paranın ödetilmesi davası açamayacaklarını kabul etmek yasa koyucunun amacına aykırı düşecektir. Gerek Medenî Kanun ve gerekse Borçlar Kanunu yalnız gerçek kişilerin değil, aynı zamanda tüzel kişilerin de kişisel haklarını korumaktadır. Günümüzde doktrin ve Yargıtay tarafından yaygın olarak benimsenen görüş, gerçek kişilere özgü olanlar dışında kalan kişilik haklarında tüzel kişilerin de manevi zarara uğrayabileceğini ve bu nedenle manevi tazminat talebinde bulunabileceğini kabul etmektedir.[33]

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da, 15.12.2004 gün ve 2004/4-709 E.- 2004/720 K.; 31.05.2000 gün ve 2000/4-900 E. – 2000/935 K. sayılı ilamlarında tüzel kişilerin de kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat davası açabileceklerini kabul etmiştir…”

Yargıtay Kararı – 11. HD., E. 2017/3355 K. 2019/536 T. 21.1.2019

“… Bölge Adliye Mahkemesince dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesinde; hukuk düzeni tüzel kişilere hukuk süjesi olarak tanıdığına ve onlara ad, şeref, onur ve itibar gibi kişisel varlıklar bahşettiğine göre ( TMK m.48) tüzel kişilerin de manevi tazminat hakkı olduğu, davalı banka Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi’ne hatalı bildirimde bulunduğu, hatalı kaydın TBB Risk Merkezinde 50 gün süreyle kaldığı, hatalı borç bildirimi nedeniyle davacı şirketin manevi zarara uğradığı, davacı şirketin söz konusu olumsuz kaydın akabinde başka bir bankadan kredi kullanması manevi zarara uğramadığı anlamına gelmediği, ayrıca manevi zararın somut olarak ispatlanması gerekmediği,

ilk derece mahkemesince, dava tarihinde yürürlükte bulunan TBK’nın 58. maddesi hükmü gereğince manevi tazminata karar verilmesi gerekirken davacı tarafın yanlış bildirim nedeniyle manevi zarara uğradığına ilişkin iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle red kararı verilmesinin yerinde olmadığı ilk derece mahkemesinin red hükmünün kaldırılması gerektiği gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b…. maddesi gereğince kabulüne, … …. Asliye Ticaret Mahkemesinin …/…/2016 tarih 2014-1336 E. 2016/674 K. sayılı hükmünün kaldırılmasına, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne, takdiren ….000,00 TL manevi tazminatın 18/09/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine, davacının yanıltıcı beyanın gazetede ilanına ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir…”

Yargıtay Kararı – HGK., E. 2018/374 K. 2018/943 T. 25.4.2018

“…Hemen belirtmek gerekir ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK), kişi olarak gerçek ve tüzel kişileri kabul etmiştir. Kişilere hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyetini tanıyan hukuk düzeni, aynı zamanda onlara kişiliğini koruma fırsatı da sunmuştur. Koruma altına alınan bu değerlerin kapsamına, kişinin bedensel varlığında temellenen kişisel değerleri (hayat, vücut, bedensel ve ruhsal sağlık gibi) ve toplum içindeki yerine ve etkinliğine ilişkin dış değerleri (şeref, haysiyet, saygınlık, ekonomik hareket serbestliği, ad, onur, gizli ve özel hayat alanı gibi), kısaca kişinin kişi olması dolayısıyla ayrılmaz bir biçimde sahip olduğu bütün değerler dâhildir (HGK’nın 22.01.2016 gün ve 2014/4-213 E., 2016/70 K.).

Bu çerçevede kişilik hakkı, kişi kavramını da içinde barındıran kişinin, kişi olmasından ötürü sahip olduğu, hak ve fiil ehliyeti ile hukuk düzeninin korunmaya değer bulduğu maddi ve manevi kişisel değerleri üzerindeki mutlak haktır.

Anayasa’da korunan temel hak ve özgürlüklerin başında kişilik hakkı gelmektedir. Temel haklardan sayılan kişilik hakkını korumak ve ona saygı göstermek, hem devlet organları hem de kişiler için anayasal bir yükümlülüktür. Kişilik hakları anayasal koruma altına alındığı gibi Türk Ceza Kanunu hükümleri ile de korunmuştur.

Özel hukuk alanında ise kişilik haklarının korunmasına ilişkin temel düzenleme TMK’nın 23 ve 24. maddelerinde hüküm altına alınmıştır. Konuya ilişkin diğer bir düzenleme ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 58. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 49.) maddesi olup, kişilik hakkı saldırıya uğrayan kişinin manevi tazminat talebi düzenlenmiştir.

Kişilik haklarının korunması için açılabilecek davalardan olan manevi tazminat davası, genel olarak kabul edilen görüşe göre, zarar görenin kişilik değerlerinde iradesi dışında meydana gelen eksilmeye karşılık ya da kişilik hakkı hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimsenin duyduğu acı, elem ve ızdırabın giderilmesi amacıyla açılan bir davadır.

Nitekim, mülga 818 sayılı BK’nın 49/1. maddesine paralel bir düzenleme içeren 6098 sayılı TBK’nın 58/1. maddesi; “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.” hükmünü içermektedir.

Görüleceği üzere manevi tazminat isteminin temelinde haksız eylem yatmakta olup, kişilik hakkının zedelenmesinden dolayı zarar gören kişi TBK’nın 58. maddesine göre uğradığı zarar nedeniyle manevi tazminat isteyebilir…”

Şirketler Hukuku ve Ticaret Hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklar kapsamında bilgi almak istemeniz ve yine söz konusu işlemlerle ilgili hukuki danışmanlık talep etmeniz halinde iletişim kanallarımız üzerinden tarafımıza ulaşabileceğinizi bilgilerinize sunarız.

Av. Mehmet Said SARIBAŞ
info@saribasakbaba.av.tr 

 

[1] Prof. Dr. Mustafa DURAL/Prof. Dr. Tufan ÖĞÜZ, Kişiler Hukuku, 18. Baskı, İstanbul 2017, s. 222.

[2] Prof. Dr. Mustafa DURAL/Prof. Dr. Tufan ÖĞÜZ, Kişiler Hukuku, 18. Baskı, İstanbul 2017, s. 223.

[3] Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir, s. 218; Kangal, s. 34; Gören, Doruk, Tüzel Kişilerde Kişilik Hakkı ve Korunması adlı Doktora Tezi, s.13

[4] Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir, s. 218; Kangal, s. 34; Gören, Doruk, Tüzel Kişilerde Kişilik Hakkı ve Korunması adlı Doktora Tezi, s.14

[5] Özsunay, Tüzel Kişiler, s. 49.

[6] Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir, s. 218; Dural/Öğüz, s. 213; Zevkliler/Acabey/Gökyayla, s. 581; Gören, Doruk, Tüzel Kişilerde Kişilik Hakkı ve Korunması adlı Doktora Tezi, s.14

[7] Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir, s. 218; Dural/Öğüz, s. 213; Zevkliler/Acabey/Gökyayla, s. 583; Gören, Doruk, Tüzel Kişilerde Kişilik Hakkı ve Korunması adlı Doktora Tezi, s.14

[8] Özsunay, Gerçek Kişiler, s. 97; Gören, Doruk, Tüzel Kişilerde Kişilik Hakkı ve Korunması adlı Doktora Tezi, s.36

[9] Gören, Doruk, Tüzel Kişilerde Kişilik Hakkı ve Korunması adlı Doktora Tezi, s.42,43.

[10] Dural/Öğüz, s. 37; Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir, s. 40; Helvacı, Gerçek Kişiler, s. 19; Gören, Doruk, Tüzel Kişilerde Kişilik Hakkı ve Korunması adlı Doktora Tezi, s.43.

[11] Özsunay, Tüzel Kişiler, s. 61; Dural/Öğüz, s. 229; Ataay, s. 47; Gören, Doruk, Tüzel Kişilerde Kişilik Hakkı ve Korunması adlı Doktora Tezi, s.43.

[12] Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir, s. 229-230; Gören, Doruk, Tüzel Kişilerde Kişilik Hakkı ve Korunması adlı Doktora Tezi, s.43.

[13] Gören, Doruk, Tüzel Kişilerde Kişilik Hakkı ve Korunması adlı Doktora Tezi, s.44.

[14] İnceoğlu, Sözleşmeye Aykırılık, s.85,

[15] Antalya, s. 229; Karahasan, s.432,

[16] Töre, s.11; Tekinay, s.891

[17] Uygur, Turgut, Açıklamalı İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler Birinci Cilt,Ankara,1990, s.689. Eren, s. 555; Kılıçoğlu, Şeref, s. 271-271; Kılıçoğlu, Basın, s. 448-453; Tekçe, Fatma Nur Manevi Tazminat Davalarında Görevli Ve Yetkili Mahkeme, Cevdet Yavuz’a Armağan, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 22, Sayı 3, s. 2625.

[18] Franko, Manevi Zarar, s.134.

[19] Antalya, G. Manevi Zararın Belirlenmesi ve Manevi Tazminatın Hesaplanması, s. 228.

[20] Kılıçoğlu, Şeref s. 2710-271, Kılıçoğlu,Basın s. 448-453.

[21] Nihat Yavuz, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Cilt 1, Adalet Yayınevi, Ankara-2013, I. Baskı, syf 491

[22] Oğuzman/Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 2, 11. Bası, İstanbul-2014, syf. 264.

[23] Brehm, Art. 49, N. 40 vd.; BGE 64 II21; 95 II 502; 97 II 102 vd.; Y4HD. 13.2.1979 T. 10088/14000 sayılı karar Karahasan, 2. Bası, sh. 671.

[24] Brehm, Art. 49, N. 42 vd. Keza bkz. Oğuzman/Öz, sh. 647. Karş. Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, sh. 667.

[25] Prof. Dr. Eren, Fikret, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununa Göre Hazılanmış Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, Ankara 2015, syf 799.

[26] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 667; 668

[27] Tandoğan, Mesuliyet Hukuku, s. 331; Tercier, N. 1969; Tüzel kişilerin isteyebileceği görüşünde, Hatemi, Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, 10, N. 89. Manevi tazminatı ceza fonksiyonuna bağlamamakla birlikte, tüzel kişinin manevi tazminat isteyebileceği görüşünde: Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 667. Kesin bir sonuca varmayan Kocayusufpaşaoğlu, Manevi Tazminat Davasına İlişkin Yeni Gelişmeler, s. 149,150.

[28] Bu doğrultuda: Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 667; Hatemi, Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, & 10, N. 8, 9. Karş. Tercier, N. 2041.

[29] Oğuzman/Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 2, 11. Bası, İstanbul-2014, syf. 264-265-266

[30] ZK-LANDOLT, Vorbem. zu Art. 47/49, N. 104; BK-BREHM, Art. 49, N. 40 f; TANDO- ĞAN,, s. 333; OĞUZMAN/ÖZ, C. 2, Dördüncü Bölüm, § 2, II, 3; TEKİNAY/AKMAN/ BURCUOĞLU/ALTOP, s. 667; HATEMİ, § 10, N.9; DURAL M./ÖĞÜZ T., Kişiler Hukuku, İstanbul, 2015, s. 282; GÜRSOY, s. 12; AKÜNAL, T., Haksız Fiilden Doğan Zararlarda Denk- leşitirme Sorunu, İstanbul, 1977, s. 40; ÖĞÜZ, T., Türk Hukukunda Vakıf Tüzel Kişiliğinin Hukuki Esasları, İstanbul 2007, s. 66; ARIDEMİR, s. 189. Kabul etmeyen görüş için bkz. MERZ, s. 241.

[31] REY, N. 484; KILIÇOĞLU A. M., Şeref Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılardan Hukuksal Sorumluluk, Ankara, 1993, s.271; FRANKO, Şeref ve Haysiyet, s. 190. SEROZAN, “Kişilik Hakkının Korunmasıyla İlgili Bazı Düşünceler” makalesinde bu görüşü savunmuşsa da (Kişilik Hakkının Korunmasıyla İlgili Bazı Düşünceler, MHAD, 1977, S: 14, s. 93-112) “Mane- vi Tazminat İstemine Değişik Yaklaşım” isimli makalesinde tüzel kişilerin manevi tazminat talep edebileceğini kabul etmiştir.

[32] Antalya, Gökhan, Manevi Zararın Belirlenmesi ve Manevi Tazminatın Hesaplanması, syf 231, 232

[33] Dural/Öğüz, a.g.e., s. 233; SAYMEN Ferit H., “Kimler Manevi Tazminat Talep Edebilir?”, İÜHFM (Manevi Tazminat), Y. 1940, S. 6, s. 126 – 142; KARAHASAN Mustafa Reşit, Tazminat Hukuku, 1996, s. 967-968; GÜRSOY Kemal Tahir, “Manevi Zarar ve Tazmini”, AÜHFD., C. 30, S. 1- 4, s. 12