Milletlerarası Özel Hukuk (MÖHUK) Mevzuatı Uyarınca Anonim ve Limited Şirket Genel Kurul (GK) Kararlarının Hükümsüzlüğünde Yetki
I. MÖHUK KAPSAMINDA YETKİNİN GENEL OLARAK İNCELENMESİ
1.Genel İnceleme
5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun (MÖHUK) 40. Maddesi uyarınca, milletlerarası yetki hususunda genel bir kural getirilmiş olup, bu kural uyarınca milletlerarası yetki iç hukuk ile uyum içinde, uygulanması kolay, ihtilafların niteliğine uygun esaslar çerçevesinde düzenlenmiştir.[1] Bu çerçevede, Türk mahkemelerinin yabancılık unsuru içeren davalardaki milletlerarası yetkisi, kural olarak, iç hukuktaki yer itibariyle yetki kurallarına bağlanarak düzenlenmiştir.[2]
MÖHUK madde 40’ta “Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder.” şeklinde bir düzenleme getirilerek, yabancılık unsuru içeren milletlerarası uyuşmazlıklarda başta 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) olmak üzere, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK), 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve diğer mevzuatların yetkinin belirlenmesinde esas alınacağı belirtilmiştir.
Bu genel prensip yanında, MÖHUK 41-46 maddeleri arasında işin niteliği göz önünde tutularak belirli konularda ayrıca milletlerarası yetki kuralları da getirilmiştir.[3] Burada, m. 41’de Türklerin kişi hallerine ilişkin davalar, m. 42’de yabancıların kişi hallerine ilişkin bazı davalar, m. 43’te yabancılık unsuru taşıyan miras davaları, m. 44’te iş akdine ilişkin davalar, m. 45’te tüketici sözleşmesine ilişkin davalar ve m. 46’da sigorta sözleşmelerine ilişkin davalardaki yetki kuralları düzenlenmiştir.
Özetle, MÖHUK m. 40 bize milletlerarası genel yetki kuralını belirtirken, devamı maddelerde yer alan anılan madde düzenlemeleri ise bu hükme istisna getirmek suretiyle özel yetki kurallarını hüküm altına almaktadır. Bu kapsamda, MÖHUK m. 41-46 maddesi konularına giren bir uyuşmazlık konusu söz konusu olduğunda, genel yetkiyi düzenleye m. 40 yerine ilgili madde hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
2.Özellik Arz Eden Diğer Durumlar
İlk olarak, MÖHUK kapsamında yargı yetkisi belirleyen yeki kuralları, yalnızca Türk mahkemelerinin yargı yetkisinin tespitine ilişkin olup, diğer devletlerin yetkisinin tespiti açısından yetki kuralı irtibat noktası olarak esas alınamayacaktır. Ayrıca, yabancılık unsuru içeren bir davada, birçok devlet mahkemesinin milletlerarası yetkisinin varlığı, davanın Türk mahkemesinde görülmesine engel teşkil etmeyecektir.[4] Zira, burada esas olan husus uyuşmazlığın ilgili devletlerden her birinin milletlerarası yetki kuralları kapsamında bulunup bulunmadığı olup, birden çok devlet mahkemesinin yetkisi bulunması halinde ise istenilen herhangi bir devlet mahkemesinin seçilmesi yeterlidir.
İkinci olarak, milletlerarası bir uyuşmazlık önüne gelen hakim, yalnızca kendi mahkemesinin yetkili olup olmadığı hususunu inceleyecektir. Yetkili olduğu hususunda kanıya varırsa, dava o mahkemede görülecek; yetkisiz olduğu kanısına varır ise, yalnızca yetkisizlik kararı verecektir. Yetkisizlik halinde, başka devlet mahkemesinin yetkili olduğu yönünde bir karar tesis edilmesi mümkün olmayacaktır. Zira, bu şekilde bir karar verilmesi, devletlerin egemenlik yetkisinin ihlal edilmesi anlamına gelecektir.[5]
Son olarak ise, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi belirlenirken kanunlar ihtilafı kuralları hiçbir şekilde dikkate alınmaksızın belirlenmelidir. Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin tesisi, Türk maddi hukukunun uygulanması şartına bağlı değildir.[6] Türk mahkemelerinin yetkisi ile uyuşmazlığa uygulanacak olan hukuk birbirinden farklı hususlar olup, dayanakları olan kanuni düzenlemeler de farklılık arz etmektedir.
3.İstisnai Haller
MÖHUK m. 40 ve devamında düzenlenen özel yetki halleri uyarınca Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin bulunmadığı durumlarda, bazı istisnai hallerde Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi oluşabilecektir. Doktrinde, temel olarak iki istisnai hal öngörülmüş olup, bunlar, “kamu düzeni” ve “yabancı mahkemeye başvurma konusunda fiili veya hukuki imkansızlığın bulunması” halleridir.[7]
a. Kamu Düzeninin Gerektirmesi Durumu
Doktrinde, mevzuat hükümleri uyarınca Türk mahkemelerinin ilgili uyuşmazlık konusunda yetkili olmaması halinde, kamu düzeninin davanın Türk mahkemelerinde görülmesini gerekli gördüğü hallerde Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin doğacağı kabul edilmektedir. Bu durumun çok nadir olduğu ve her somut uyuşmazlık kapsamında ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. [8] Örnek olarak ise, MÖHUK yürürlüğe girmeden önceki dönemde, Yargıtay’ın nafaka ve velayete ilişkin bazı kararları gösterilebilir.
b. İmkansızlık Durumu
Doktrinde, ilgili kişinin, Türk mahkemelerinin mevzuat hükümleri uyarınca yetkisinin bulunmadığı hallerde, yabancı mahkemeye başvurmasının hukuki veya fiili olarak imkansız olması halinde Türk mahkemelerinin yetkisinin doğabileceği kabul edilmektedir. Örnek olarak, rejim değişikliği, savaş gibi nedenlerle ilgili kişinin yabancı mahkemeye başvurması imkansız olabilir.[9]
II. ANONİM ŞİRKET ve LİMİTED ŞİRKETLERDE GENEL KURUL KARARLARINDAN DOĞAN UYUŞMAZLIKLARDA YETKİ
1.Anonim Şirket ve Limited Şirket Genel Kurul Kararlarının Sakatlığı
Anonim Şirketlerin GK kararlarının butlan ve iptaline ilişkin hükümler TTK m. 622 uyarınca kıyas yoluyla Limited Şirketlere de uygulanacaktır. Bu kapsamda, aşağıda anlatılan hususlar kıyas yoluyla hem A.Ş. hem LTD. şirketler açısından geçerli olacaktır. Anonim ve Limited Şirketlerde genel kurul kararlarının sakatlığı yokluk, butlan ve iptal edilebilirlik şeklinde, üç temel başlıkta incelenecektir.
a. Yokluk
Bir genel kurul kararının yokluğu, başlangıçtan itibaren bir genel kurul kararının olmadığını ifade eder.[10] Yokluk hallerine ilişkin Türk Ticaret Kanunu’nda açık hüküm bulunmamakta olup, doktrin ve uygulama ile bu durum belirlenmektedir. Örneğin, toplantı yapılmaksızın “elden dolaştırma usulü” veya “mektup” ile GK kararı alınmışsa, bu GK kararı kurucu ve şekli noksanlıklar nedeniyle hiçbir etki ve sonuç doğurmayacak şekilde yok sayılır. Aynı şekilde, GK toplantısında Bakanlık temsilcisi olmaması veya toplantı tutanaklarını imzalamamış olması, toplantıya çağırmaya yetkili olmayanlar tarafından çağrı yapılması, toplantı ve karar yeter sayılarına uymaksızın karar alınması da yokluk hallerine örnek olarak gösterilebilir.[11]
Yukarıda açıklanan şekilde, bir yokluk durumunun söz konusu olması durumunda, bu yokluğun tespiti için bir “tespit davası” açılması gerekir. Bu dava için herhangi bir zaman aşımı veya hak düşücü süre söz konusu olmayıp, herke tarafından ileri sürülebilir.[12]
b. Butlan
TTK’nın 447. Maddesinde butlan halleri özel olarak düzenlenmiş olup, buna göre genel kurulun özellikle;
- Pay sahibinin genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanunen vazgeçilmez nitelikte haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran,
- Pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetim haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran,
- Anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararları batıldır.
Burada sayılan durumlar açısından “özellikle” ifadesinden, sınırlı sayı (numerus clausus) niteliği taşımadığı ve benzer durumlarından da bu durum kapsamında olabileceği anlaşılmaktadır.
Örnek olarak, genel kurul kararıyla iki haftalık yasal çağrı süresinin 10 güne indirilmesi, şirketin yönetim ve organizasyonu hakkında bilgi talebinin ortadan kaldırılması, şirket pay sahiplerine ek ödeme yükümlülüğü getirilmesi gösterilebilir.[13]
Butlan halinde, yokluk durumunda olduğu gibi herhangi bir süre sınırı olmaksızın GK kararının geçersizliğinin tespiti için “tespit davası” açılabilir.
c. İptal Edilebilirlik
aa. Genel Şartlar
TTK 445 maddesinde, genel kurul kararlarının iptalinin talep edilebilmesi için 3 şarttan birine aykırılık olması gerektiği belirtilmiştir. Bu madde hükmüne göre, iptal davası;
- Kanuna aykırılık,
- Esas sözleşmeye aykırılık,
- Dürüstlük kuralına aykırılık halinde açılabilecektir.
Kanuna aykırılıktan, yalnızca TTK hükümleri veya A.Ş. düzenleyen hükümlere değil, yürürlükte bulunan ilgili tüm mevzuat hükümleri, yazılı olmayan hukuk kuralları, özellikle -yasal istisnalar dışında- pay sahipleri arasındaki eşitlik ilkesine aykırılık durumlarının anlaşılması gerekir.[14] Bu madde kapsamına, toplantı gündeminin kanunun öngördüğü şekle uygun olarak bildirilmemesi, davetin TTK m. 414/1’de belirtilen şekil şartlarına uygun olarak yapılmaması, toplantı yeri ve zamanının davet mektubunda veya ilanda yer almamış olması ya da rüçhan hakkının kullanılmasında pay sahipleri arasında eşitsizlik olması durumları örnek olarak gösterilebilecektir.[15]
Esas sözleşmeye aykırılık, esas sözleşmede yer alan herhangi bir hükme aykırılık halinde söz konusu olacaktır. Örneğin, şirket ana sözleşmesinde öngörülen ağırlaştırılmış toplanma nisabına aykırı şekilde yapılan genel kurul toplantısı sonucu alınan kararların iptali istenebilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, yasada öngörülen yetersayıya uygun alınmış ancak esas sözleşmede belirtilen ağırlaştırılmış nisaba uyulmamasıdır.[16]
Dürüstlük kuralına aykırılık, Medeni Kanun m. 2 uyarınca objektif iyi niyet kurallarına aykırı şekilde alınan genel kurul kararlarının iptal edilebileceğini ifade eder. Genel kurulda alınan kararlar, görünüşte kanun ve esas sözleşmeye uygun olmasına rağmen, çoğunluğun yetkilerini kötüye kullanarak azınlığı ve pay sahiplerinin meşru çıkarlarını ihlal ediyorsa, bu durumun dürüstlük kuralına aykırı olacağı ve iptalinin gerekeceği belirtilmektedir.[17] Yargıtay kararlarında;
- Hamiline yazılı pay senetlerinin nama yazılı pay senedine çevrilmesi ve devirlerinin yönetim kurulu iznine tabi tutulması yönündeki esas sözleşme değişikliklerinin iyi niyet kurallarına aykırı olduğu belirtilmiştir.[18]
- Anonim şirketlerde pay devrini kısıtlayan genel kurul kararının MK m. 2 uyarınca dürüstlük kuralına aykırı olduğu ve iptalinin gerektiği belirtilmiştir.[19]
- Bilanço karının dağıtılmasına ilişkin olarak, kar payının gereksiz biçimde azaltılması ve ya dağıtılmamasının anonim ortaklıklara karşı güven ve ilgili sarsabileceğinden ve kararın objektif iyi niyet kurallarına aykırı aykırı olmaması kuralının da özenle gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir.[20]
Özetle, genel kurul kararı aleyhine iptal davası açılabilmesi için, kanuna, esas sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırılık hallerinden birinin bulunması gerekmekte olup, bunlara aykırılık oluşturabilecek haller yargı içtihatları ve doktrin görüşleri çerçevesinde belirlenmektedir.
bb. İptal Davası Açabilecek Kişiler ve Davalı
TTK m. 446’da genel kurul kararlarının iptali için dava açabilecek kişiler belirtilmiştir. Madde hükmüne göre;
- Genel kurul toplantısında hazır bulunup, karara olumsuz oy veren ve bunu tutanağa geçiren pay sahipleri,
- Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun veya olmasın; çağrının usulüne uygun olarak yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri,
- Yönetim kurulu,
- Kararın yerine getirilmesi, kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri iptal davası açabilecektir.
Bu kapsamda, yukarıda anılan kişiler, şirket aleyhine karar tarihinden itibaren 3 ay içerisinde dava açabilecektir.
Genel kurul kararlarının iptali davasında, davalı, anonim şirket veya limited şirket tüzel kişiliğidir. Ancak, iptal davası, yönetim kurulu tarafından açılmışsa, şirketi mahkeme tarafından atanan bir kayyım temsil eder.[21] İptal davası açılması, kararın geçerliliğini etkilememekte olup, TKK m. 449 hükmü uyarınca, YK görüşü alınarak, dava konusu kararının yürütülmesi geri bırakılabilir.
2. MÖHUK Kapsamında GK Kararlarının İptalinde Yetki Hususu
MÖHUK m. 40 uyarınca, “Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder.”. Bu kapsamda, A.Ş. veya LTD. şirketlerinin genel kurul kararlarına ilişkin yabancılık unsuru taşıyan bir uyuşmazlık meydana geldiğinde, MÖHUK 41-46 maddeleri arasında konumuza ilişkin herhangi bir özel nitelikli düzenleme yer almadığından bu madde hükmü uyarınca iç hukuk kurallarının belirlenmesi önem arz edecektir.
Genel yetki kurallarının belirlendiği Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na bakarsak, HMK m. 5’te “mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu kanundaki hükümlere tabidir.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu hüküm çerçevesinde, yetkinin tespiti açısından HMK m. 5 ve devamında yer alan yetki düzenlemeleri ile birlikte diğer mevzuat hükümlerinde yer alan yetki hükümlerinin göz önünde bulundurulması gerekecektir.
İşbu makale kapsamında ele alınan konu açısından durum değerlendirildiğinde,
HMK m. 14’te yer alan düzenlemenin yetki açısından uygulanabilir olup olmadığının tespiti önem arz edecektir. HMK m. 14/2’de “Özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağının yahut üyenin bu sıfatla diğerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.
Doktrinde, HMK 14/2’de yer alan düzenlemede iki grup davadan söz edildiği belirtilmektedir. Bu davalar, ilk olarak tüzel kişiliğin, kendi ortağına/üyesine karşı açacağı davalar ve ikinci olarak ise, ortağın/üyenin, ortak/üye sıfatıyla, diğer ortağa/üyeye karşı açacağı davalardır. Doktrinde, maddenin lafzı incelendiğinde, “üyenin/ortağın tüzel kişiliğe karşı açacağı dava” tabiri bulunmadığından dolayı ve maddenin kesin yetkiyi düzenlediği de dikkate alındığında, ortakların/üyelerin tüzel kişiye karşı açacağı davalarda HKM m. 14/2 hükmü yerine diğer yetki kurallarının geçerli olacağı kanısı bulunmaktadır.[22]
Ayrıca, genel kurul kararının iptalinin belirli durumlarda yönetici tarafından istenebileceği hususu dikkate alındığında, şirket ile yönetici arasında bir uyuşmazlık olduğunda, mahkemenin yetkisinin HMK m. 14 hükmüne göre belirlenmeyeceği doktrinde belirtilmektedir.[23] Dolayısıyla, genel kurul kararlarının iptaline ilişkin olarak HMK m. 14 yetkinin tespiti açısından esas alınamayacaktır.
HMK m. 5’te yer alan “diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere” ibaresi uyarınca, şirketler hukukunun temelde düzenlendiği Türk Ticaret Kanunu’nu incelemek gerekmektedir.
HMK m. 6 hükmü uyarınca; “(1) Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. (2) Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlenir.” Kesin yetki söz konusu olmayan durumlarda, özel yetkinin belirlendiği hüküm haricinde, HMK m. 6 uyarınca genel yetkili mahkemelerde de dava açılabilecektir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, anonim şirketlerin GK kararlarının butlan ve iptaline ilişkin hükümler TTK m. 622 uyarınca kıyas yoluyla limited şirketlere de uygulanacaktır. Anonim şirketler başlığı altında, genel kurul kararlarının iptaline TTK m. 445 hükmü yer almaktadır.
Şirket genel kurul kararlarının iptaline ilişkin TTK 445 hükmünde davanın açılacağı yetkili mahkeme olarak şirket merkezinin bulunduğu yer, görevli mahkeme olarak ise asliye ticaret mahkemesi belirtilmiştir. Bu yetkinin kesin yetki olup olmadığının tespiti konumuz açısından önem arz etmektedir. Zira, bu yetkinin kesin yetki olmadığının kabulü halinde, bu madde hükmü saklı kalmak üzere, HMK m. 6’da belirtilen genel yetkili mahkemede de dava açılabilecektir.
Bazı doktrin[24] ve Yargıtay kararlarında[25], TTK 445 hükmünün kesin yetki kuralı olduğu belirtilmektedir.
Doktrinde, TTK 445 maddesine göre genel kurul kararlarının iptali için şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olduğu, aksinin kararlaştırılamayacağı belirtilmektedir.
Yargıtay Hukuk 11. Hukuk Dairesinin anılan kararında “davalı şirketin “… 424 Cad. 41A …/…” adresinde faaliyette bulunduğu, HMK’nin 14/2. ve TTK’nin 445. maddeleri uyarınca, şirketin merkezinin … Asliye Ticaret Mahkemesinin yargı yetkisinde kaldığı, uyuşmazlığın çözümünde … Mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi” onanmıştır. Yine aynı kararın karşı oy yazısında, “6102 sayılı TTK 445 maddesi ile 6100 sayılı HMK 14/2 maddesi hükümlerine göre Anonim Şirket Genel Kurul Kararlarının iptali istemi ile açılacak davalarda yetki mahkeme şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesi olup, yasada düzenlenen yetki kuralı kesin yetkidir.” denmek suretiyle bu yetkinin kesin yetki olduğu hususu belirtilmiştir.
Bu yetkinin kesin yetki olmadığı hususu kabul edildiğinde, TTK m. 445 haricinde, genel yetkili mahkemenin tespiti gerekecektir. HMK m. 6 atfı uyarınca tüzel kişilerin yerleşim yeri Türk Medeni Kanunu m. 51 kapsamında belirlenecektir. Bu madde uyarınca tüzel kişilerin yerleşim yeri, tüzel kişinin statüsünde belirtilen yer, ana statüsünde bir ikametgah adresi gösterilmemiş ise, idari işlerin yürütüldüğü yer tüzel kişinin ikametgahı sayılacaktır. Bu çerçevede, HMK m. 6 uyarınca, şirkete karşı açılacak genel kurul kararı iptal davası şirket merkezinin bulunduğu yer yetkili mahkemesinde açılacaktır.
Sonuç olarak, bir an için bile TTK m. 445’te yer alan yetkinin kesin yetki olmadığı kabul edilse dahi davanın açılacağı yetkili mahkeme değişmeyecektir.
Yukarıda açıklanan şekilde, gerek doktrin gerekse de Yargıtay kararlarında genel kurul kararının iptaline ilişkin HMK m. 14/2 maddesinin uygulanmasının farklılık gösterdiği görülmekte olup, maddenin lafzı incelendiğinde şirkete karşı açılacak iptal davasının bu kapsamda olmayacağı görüşü kanaatimce daha uygundur. TTK m. 445 ile HMK 14/2 maddesinin birlikte uygulanmasının kabulü halinde dahi, iki madde hükmü de açıkça tüzel kişi merkezinin bulunduğu yer mahkemesini yetkili gösterdiğinden dolayı uygulamada bir farklılık olmayacaktır.
Sonuç olarak, anonim ve limited şirket genel kurul kararlarının iptali davasının, şirket merkezinin bulunduğu yer yetkili mahkemesinde açılması gerekecektir.
Av. Mehmet Said SARIBAŞ
info@saribasakbaba.av.tr
KAYNAKÇA
1- Çelikel Aysel, Erdem, B. Bahadır, Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul, 2016, 14. Baskı
2- Şanlı Cemal, Esen Emre, Ataman İnci Figanmeşe, Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul, 2014
3- Pulaşlı, Hasan, Şirketler Hukuku Şerhi, Ankara, 2011
4- Özel Sibel, Erkan Mustafa, Pürselim Hatice Selin, Milletlerarası Özel Hukuk Mevzuatı, İstanbul, 2014
5- Yılmaz, Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara, 2012
6- Albayrak, Tülin, Anonim Şirketlerde Genel Kurul ve Genel Kurul Kararlarının İptali, Ekim, 2017
DİPNOT
[1] Çelikel A, Erdem, B. B., Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul, 2016, 14. Baskı, s. 516.
[2] Şanlı, C., Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul, 2014, s. 315; aynı yönde bkz. Çelikel, Erdem, s. 516.
[3] Çelikel, Erdem, s. 517.
[4] Şanlı, s. 351.
[5] Bu yönde karar için bkz; Yargıtay 10. H.D. E. 1994/2751, K. 1997/5439 sayılı ve 10.07.1997 tarihli karar.
[6] Çelikel, Erdem, s. 517; bu yönde karar için bkz; Yargıtay 8. H.D. E. 2013/219, K. 2013/10820 sayılı ve 10.07.2013 tarihli kararı. Bu kararda, MÖHUK m. 15/2 uyarınca, Türk mahkemelerinin yetkisizliğine hükmeden yerel mahkeme kararı hatalı bulunarak bozulmuştur.
[7] Çelikel, Erdem, s. 518-519.
[8] Çelikel, Erdem, s. 518.
[9] Çelikel, Erdem, s. 518.
[10] Pulaşlı, H., Şirketler Hukuku Şerhi, Ankara, 2011, s. 798.
[11] A.g.e., aynı yönde bkz; Arslanlı, A.Ş. II-III, s. 68; Tekil, A.Ş., 2. Bası, s. 306.
[12] Pulaşlı, s. 799.
[13] Pulaşlı, s.805-810.
[14] Pulaşlı, s. 815.
[15] Pulaşlı, s. 816.
[16] Pulaşlı, s. 816.
[17] Pulaşlı, s. 817; aynı yönde bkz; Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, 9. Baskı, s. 346, Moroğlu, Hükümsüzlük, s. 114.
[18] Yargıtay 11. HD., E. 5663, K. 3013 sayılı ve 05.04.1990 tarihli kararı
[19] Yargıtay 11. HD., E. 5506, K. 11730 sayılı ve 28.12.1992 tarihli kararı
[20] Yargıtay 11. HD., E. 3556, K. 3887 sayılı ve 14.10.1982 tarihli kararı
[21] Pulaşlı, s. 855.
[22] Yılmaz, E., Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara, 2012, s. 168-170.
[23] Yılmaz, E., s. 168.
[24] Albayrak, T., Anonim Şirketlerde Genel Kurul ve Genel Kurul Kararlarının İptali, Ekim, 2017, s. 11.; erişim için bkz;http://www.albayrakhukuk.com/images/albayrak/makale/anonim_sirketlerde_genel_kurul_genel_kurul_kararlarinin_iptali.pdf (Erişim tarihi: 26/12/2019)
[25] Yargıtay 11. HD., E. 2016/3678, K. 2017/5581 sayılı ve 23.10.2017 tarihli kararının karşı oy yazısı.