İşitme Engellilerin Adalete Erişimde Karşılaştıkları Sorunlar
ve
Çözüm Önerilerimiz
Ülkemizde engelliler alanında yapılan çalışmaların kısıtlılığı herkesin malumudur. Engelli grupları arasında işitme engelliler açısından ise durum biraz daha farklılık arz etmektedir. Zira Türk İşaret Dili, 1953 yılında İşaret dilinin konuşmaya engel olması, bu nedenle işitme engellilerin konuşturulması gerekliliği gibi işitme engellilerin toplumdan kopuşunu önleme (!) gerekçesiyle yasaklanmış ve Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde Türk İşaret Dili üzerine 1992 yılına kadar herhangi bir çalışma yapılmamıştır.
Aradan geçen yaklaşık 40 yıllık süre zarfında işitme engelliler arasında il, ilçe hatta aile bazında günlük kullanıma yönelik işaretler oluşturulmuş ve bu farklılıklar Türk İşaret Dili açısından dil birliğinin sağlanmasının önüne geçmiştir. Sonuç olarak Türk İşaret Dili eğitimi ve tercüman istihdamı konusunda ciddi problemler baş göstermiş olup bugün işitme engelliler kamu kurum ve kuruluşlarında iletişim noktasında sorunlar yaşamaktadır. Bu kurumların başında ise adliyeler gelmektedir.
Bu yazımda öncelikle genel hatlarıyla İşitme Engelli ve Sağır toplumunu tanıtacak, akabinde tabi oldukları mevzuata değinecek ve son olarak kendilerinin adli mercilerde yaşadığı güncel sorunları anlatacak ve naçizane çözüm önerilerinde bulunacağım.
Ülkemizde işitme engelli sayısı net olarak bilinmemektedir. Birleşmiş Milletler Dünya Engellilik Araştırmasında bu sayı 2.5 milyon olarak ifade edilmişken; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız tarafından 2 milyon olarak ifade edilmiştir. Türkiye İşitme Engelliler Federasyonu ise bu sayının yaklaşık 3 milyon olduğunu belirtmektedir. İstatistiki farkları bir kenara bırakırsak böylesine kalabalık bir toplumun adalet gibi hayati bir unsura erişiminin sağlanmasında avukatlar olarak üzerimize çok büyük işler düştüğü aşikardır.
İşitme Engellilerle iletişim sağlama yöntemimiz Türk İşaret Dili’dir. Türk İşaret Dili; Türk İşaret Dili Sisteminin Oluşturulması ve Uygulanmasına Yönelik Usul ve Esasların Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik’in 4. Maddesinin d fıkrasında “Duygu, düşünce, istek ve ihtiyaçların ifade edilmesi amacıyla el ve vücut hareketleri ile mimikler kullanılarak oluşturulan görsel dili” olarak tanımlanmıştır.
Yine 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’un 1. Maddesinde Kanunun amacı; “engellilerin temel hak ve özgürlüklerden faydalanmasını teşvik ve temin ederek ve doğuştan sahip oldukları onura saygıyı güçlendirerek toplumsal hayata diğer bireylerle eşit koşullarda tam ve etkin katılımlarının sağlanması ve engelliliği önleyici tedbirlerin alınması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlamak” olarak açıklanmış olup şüphe yoktur ki, işitme engellilerin adalete erişiminde kullanılması gereken araç Türk İşaret Dili’dir.
Bu konuda İşitme engellilere sağlanması gereken desteğin en sağlıklı yönteminin işaret dili bilen personel görevlendirilmesi olduğu hususu yine 5378 sayılı Kanun Ek Madde 8’de düzenlenmiştir. Pek tabi tüm adliye personelinin işaret dili bilmesini beklemek hayalden öteye geçmeyecektir. Önceliğimiz işaret dili bilen avukat, hakim, savcı, memur, güvenlik personeli sayısını arttırmaktır.
Ülkemizin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin;
- 9. Maddesi’nde Taraf Devletler’in rehberler, okuyucular ve profesyonel işaret dili tercümanları dahil çeşitli canlı yardımların ve araçları sağlaması yükümlülüğü,
- 21. Maddesi’nde Taraf Devletler’in bilgiye erişim için tüm tedbirleri alacağı ve bu tedbirlerin içeriği hususunda kamuya sunulması amaçlanan bilginin engellilerin erişebileceği biçimlerde ve farklı engelli gruplarına uygun teknolojilerle güncel olarak ve ek bir bedel alınmaksızın sunulması gerekliliği,
- 24. Maddesinde ise; Taraf Devletler’in eğitim hakkının yaşama geçmesini sağlamak için, işaret dilini bilen öğretmenlerin işe alınması ve eğitimin her düzeyinde çalışan uzmanların ve personelin eğitimi için uygun tedbirleri alması gerekliliği hüküm altına alınmıştır.
Mezkur sözleşmenin ilgili maddelerindeki yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından adalet camiası olarak çok geride kaldığımız aşikardır. Adli makamlarda işaret dili kullanımı bir yana dursun işaret dili bilen personel sayısı dahi meçhuldür. Geçtiğimiz aylarda Üsküdar Kaymakamlığı tarafından düzenlenen bir çalıştay sırasında İstanbul Anadolu Adliyesi’nde görevli bir Cumhuriyet Savcısının işaret dili bildiğini öğrenmiştik. Başka işaret dili bilen savcı, hakim veya adli personelin olup olmadığı hususu tarafımızca bilinmediği gibi maalesef herhangi bir istatistiki bilgi de elimizde mevcut değildir.
Tüm bu bilgilerin ardından işitme engellilerin adliyelerde yaşadığı başlıca sorunları şöyle sıralayabiliriz:
1. İşaret Dili Bilen Personel Bulunmaması: İstanbul (Çağlayan) Adliyesi’nde görevli memur ve müdürlerle yapılan görüşmelerde beraberinde refakatçi bulunmayan işitme engellilerin adliyede yalnızca giriş kapısının hemen yanındaki icra dairelerine girdikleri öğrenilmiştir. Bu hususta işitme engellilerle yaptığım görüşmelerde ise danışma ve güvenlik personelleri ile iletişim kuramamaları nedeniyle en yakın gördükleri odaya girdikleri, buralarda da iletişim kuramamaları nedeniyle adliyeden ayrıldıkları öğrenilmiştir. Bu husus süreli işlerde hak kaybına uğranılması gibi sonuçlar doğurabilecektir.
Bu problemin çözümü açısından ilk etapta Sağlık Bakanlığı tarafından hayata geçirilen hastanelerde Türk İşaret Dili bilen danışma görevlilerinin bulundurulması zorunluluğu projesinin Adalet Bakanlığı tarafından da hayata geçirilmesidir. Devamında ise; adliye personeline 120 saatlik Temel İşaret Dili eğitimi verilmesi suretiyle temel düzeyde işitme engellileri yönlendirme yetisinin kazandırılmasıdır.
2.İşaret Dili Tercümanları: İşitme engellilerin en çok yakındığı bir diğer sorun ise adliyede görevli işaret dili tercümanlarının yetersizliğidir. Tercümanların yanlış çevirileri nedeniyle mahkumiyetlerin doğduğu hususu işitme engelliler ve aileleri tarafından sıklıkla dile getirilmektedir.
Bu problemin çözümü açısından; işitme engellilerin de içerisinde bulunduğu bir komisyon tarafından tercümanların düzenli olarak sınava tabi tutulmasının şikayetleri azaltacağı kanaatindeyim.
3.Adli Yardım Büroları: Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Müdürlüğü bülteninde engellilerin işgücüne katılım oranları açıklanmış olup işitme engelliler arasında dar gelirli ailelerin fazlalığı ortaya konulmuştur. Bu nedenle işitme engellilerin hukuki meselelerinde sıklıkla Adli Yardım Bürolarına başvurdukları gözlenmektedir.
İşitme Engelliler adli yardım bürolarına genellikle refakatçileri ile beraber gitmekte, adli yardım personeli ile refakatçileri vasıtasıyla iletişim kurmaktadırlar. Bu aşamada yaşanan problemlerin başında ise adli yardım görevi tebliğ edilen avukata, başvurucunun işitme engelli olduğu hususunun bildirilmemesidir.
Bu nedenle duruşma gününe kadar yine işitme engelli kişinin refakatçısı ile muhatap olan meslektaşımız, duruşma günü geldiğinde yargılamanın tarafının işitme engelli olduğunu öğrenmekte ve duruşma öncesinde Türk İşaret Dili tercümanının duruşmada hazır bulundurulması hususunu mahkemeden talep edememektedir. Bu durum da duruşma sırasında tercüman beklenilmesine, tercüman sağlanamaması nedeniyle duruşmaların ötelenmesine sebebiyet vermektedir.
Bu problemin çözümü açısından; adli yardım görevi kendisine tebliğ edilen meslektaşımıza müvekkilinin işitme engelli olduğunun görevin tebliği sırasında bildirilmesi olduğu kanaatindeyim.
4.Zorunlu Müdafi Atamaları: Ceza yargılamasında CMK sisteminden atanan meslektaşlarımızdan ifade sırasında müvekkili adına işaret dili tercümanı talebinde bulunmayan meslektaşların olduğu da işitme engelliler tarafından bildirilmektedir. Atanan meslektaşımız ile herhangi bir iletişim kurulmaksızın ifade tutanaklarının imza edildiği, kolluk görevlisinin yazılı veya sözlü olarak sorduğu hususları anlamayan işitme engellinin yeterli açıklama yapılmadan, yalnızca başını sallayarak onayladığı fakat içeriğini bilmediği ifadeleri imza ettiği sonraki aşamalarda anlaşılmaktadır.
Bu problemin çözümü açısından; meslektaşlarımızın baro nezdinde aldıkları zorunlu müdafilik eğitiminde bilinçlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Zira verilen eğitimlerde tercüman, sosyal çalışmacı bulundurulması hususunun da ehemmiyetle üzerinde durularak bu alanda farkındalığın artırılması gerekmektedir.
Ayrıca İstanbul Barosu Engelli Hakları Merkezi bünyesinde de meslektaşlarımıza temel işaret dili eğitimi verilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir. Bu projenin hayata geçirilmesi akabinde sorunların önemli ölçüde azalacağı kanaatindeyim.
Sonuç olarak; Engelliler Hukuku bağlamında ulusal ve uluslararası mevzuatın yeterli olduğu kanaatinde olmakla birlikte mevzuatın sıkı bir şekilde uygulanmasının ve işitme engellilerin haklarına ilişkin duyarlılığının artmasıyla bugün işitme engellilerin muhatap olduğu birçok problemin çözüleceği kanaatindeyim. Unutulmamalıdır ki, Engelli vatandaşlarımızın adalete erişiminin sağlanmasında yargının asli unsuru olan avukatlar olarak en büyük rol bize düşmektedir. Ancak bizler bu konuda gereken farkındalığı yaratır ve doğru adımları atarsak engellilerin adalete erişimi hususunda kurumlar nezdinde mesafe kaydedilebilir.